VAKTİYLE MÜSEMMA: BU DA GEÇER YA HU!

VAKTİYLE MÜSEMMA: BU DA GEÇER YA HU!

VAKTİYLE MÜSEMMA: BU DA GEÇER YA HU!

Mustafa Bal

Mayıs 2017

Devlet Tiyatrolarının geçen sezona (2018-2019) yerli oyunlarla girme müjdesi, son dönemin en çok konuşulan konulardandı. Sezonun sonraki oyunlarında bu ayrımın kalkacağının vurgulaması tartışmayı dindirse de üzerinde asıl durulması gereken konu yerli yazar sayısının ve oyunlarının oynanma azlığı. Konuya verilen önemin bu girişimle sınırlı kalmaması gerçek ümidimiz.

Adana Devlet Tiyatrosu (ADT) da bu konunun ele alındığı kurumlardan. Uğur Saatçi'nin yazdığı, Barış Erdenk'in yönettiği "Bu da Geçer Ya Hu" adlı oyunla geçen sezonu açmıştı ADT. Oyun ikinci sezonunda. Saatçi, Barış Erdenk'in öğrencisi aynı zamanda. Saatçi'nin yazdığı İstibdat Kumpanyası, Bu Da Geçer Ya Hu ve Yeşilçam üçlemesi dönem anlatısı olarak nitelenebilir. Üçlemenin ilk bölümü olan "İstibdat Kumpanyası", "Bu da Geçer Ya Hu" ile kronolojik olarak devam ediyor. Erdenk bu iki eseri daha önce Trabzon Devlet Tiyatrosu'nda da sahnelemişti.

"İstibdat Kumpanyası"nda II. Abdülhamit döneminin baskıcı yılları zaman olarak seçilmişti. Çıkarılan gazete ve dergilerde burun, yıldız gibi kelimelerin kullanılması yasaktı. (Kimi tiyatro yazılarında böyle bir yasaklamanın olmadığını iddia eden kişiler, Cevdet Kudret'in Edebiyat Kapısı adlı eseri okuyabilir.) II. Abdülhamit'in burnunun şekline yapılan gönderme, sarayın ceza yeri olarak kullandığı Yıldız Sarayı göndermesi gibi ibareler bir gazeteci/ yazarın sürgüne gönderilmesi ya da hapis cezası alması için yeterliydi. Oyunun tematik vurguları ve kullandığı mizahi dil, müzik ve dansla birleşince ortaya sağlam ve eğlenceli bir oyun çıkmıştı. "Bu da Geçer Ya Hu"da ise istibdat döneminin sonrasında İstanbul'un işgal yılları, metinde geçmese de, 1918 sonrası ele alınıyor.

Dönemin baskıcı anlayışının izlerinin görüldüğü oyun Kemal'in matbaasının kapanmasıyla açılır. Kemal'in kardeşi Yüzbaşı Süha işgal kuvvetleri komutanı Amiral Colthard'a yaverlik yapar. Yüzbaşının yeğeninin gelmesi ve Kemal'in Amirale suikast planı çevresinde dönen olaylar bir dolantı komedisi şekline döner. Oyun metninin şarkı sözlü aslına uygun olarak sahnelemede tam müzikal komedi ile karşılaşırız.

Göstermeci bir anlayışla yazılan metin, yönetmen tarafından da büyük ölçüde korunuyor. Metinde yer alan canlandırma sahneleri oyundaki mizahın en büyük silahı. Bu sahneler oyun içinde bir başka oyun daha oluşturuyor ve seyirciyi olayın iyice dışına çıkarıyor. İç içe geçmiş iki oyun arasındaki trafik, tempoyu yükseltirken şarkılar da bu temponun en büyük destekleyicisi oluyor.

Bu da Geçer Ya Hu, dini referansları olan bir yazı. Oyunda Süha'nın annesi için yazdırdığı hat genel anlamda işgalin sona ereceği vurgusunu üzerinde taşıyor. Sahnedeki tek romantik an da bu yazının içeriği üzerine geçen konuşmada veriliyor.

İstanbul'un işgal yılları yalnızca sahnedeki fonda yer almıyor. Oyunda gazeteci kimliğiyle gelişmeleri duyuran çocuk, oyun sonunda bu fonu olay örgüsünü sona erdiren çözüme dönüştürüyor. Yazarın birdenbire gelişen düğümü çözme çabası Erdenk'in sahnesinde metin bütünlüğüne uygun hale getiriliyor. İyi de oluyor.

Erdenk dekor tasarımcısı Emre Satı ile önceki oyunlarından "Çılgın Dünya" ve "İstibdat Kumpanyası"nda olduğu gibi bir platform hazırlamış. Sahnenin iki tarafına uzanan raylar ile pratikliği sağlayan yönetmen hareketli dekorları birer mizah ögesi olarak da kullanmış. Yemek masası ve özellikle sandalın içinde gelen yüzbaşı gibi. On üç kişilik oyuncu kadrosu ve beş kişilik orkestra kalabalık bir sahne oluştursa da bu trafik yönetmenin pratik çözümüyle aşılıyor. Fonda ise oyun boyunca asılı duran asimetrik bir İstanbul panoraması bize eşlik ediyor.

Emin Serdar Kurutçu'nun yaptığı müzikler, şarkıları bestelemenin ötesinde oyun ritmini sağlayıcı görev üstleniyor. Berna Uğurlar, Refik Koral Kısakürek, Mustafa Hardaldalı, Umut Verdi Boğaç, Zeyrek Yıldız'dan oluşan orkestra sahne dışına kurulmuş ve şarkılarda kendini gösteriyor. Şarkı esnasında orkestra tonu düşürüyor ve şarkı sözlerinin anlaşılmasında bir sıkıntı oluşmuyor. Bunun üzerinde çok çalışılmış anlaşılan.

Sibel Erdenk her zamanki gibi oyunun temposunun oluşmasına dansları ile katkıda bulunuyor. İster istemez bir karşılaştırma yapıyorum: Çılgın Dünya danslarıyla diğer ikisinin önünde. Ne de olsa Lope de Vega, ne de olsa İspanyol.

Adanalının ikinci sezonda da eğlenceli, danslı saatler geçirmesini sağlayan Erdenk çiftini ve ADT kadrosunu kutlarız.