SHAKESPEARE VE BEETHOVEN AYNI SAHNEDE: FIRTINA
SHAKESPEARE VE BEETHOVEN AYNI SAHNEDE; FIRTINA1
Handan Salta
Şubat 2020
Son zamanlarda merak ettiğim iki çocuk oyunundan birini görmeyi nihayet başardım. Asıl merak sebebim en sevdiğim Shakespeare oyununun çocuk tiyatrosuna nasıl uyarlandığına ilişkindi. Ancak oyunun müzikle buluşması beni eskilere götürdü. Pazar sabahları televizyonda Danny Kaye’in çocuklara klasik müziği sevdirmek için yaptığı programları kardeşlerimle izlediğimiz günler aklıma geldi.
Nitelikli diğer örnekleri gibi izleyicilerin ilgisini ayakta tutmayı başaran, ders vermeye kalkışıp sevimsizleşmeyen, üstelik bunu bir de bilgi vererek ve öğrenme isteği uyandırarak yapmayı başaran bir yapım izlediğim için birlikte gittiğim yetişkin ve çocuk seyircilerle birlikte salondan mutlu ayrıldık.
Fırtına adlı gösteri iki bölümden oluşuyor ve ilk bölüm klasik müzikle ilgili bir giriş niteliğinde. Seyirciyle konuşan bu bölüm benim için de oyunun gözümü kırpmadan izlediğim kısmı oldu. Geveze piyanist adıyla sahneye çıkan Emir Gamsızoğlu’nun salondaki çocuklarla iletişimi son derece sıcak ve samimiydi. Klasik müzik seven veya sevmeyen çocuklara da yetişkinlere de seslenecek bir kurguyla tasarlanmış bu bölümde müziğin dilini anlamakla ilgili alıştırmalar, enstrümanları birbirinden ayırarak dinleme, tanıdık parçalarla yapılan ısınma çalışmalarından sonra yarışmalı bölüme geçildi. Gamsızoğlu’nun piyanoda çaldığı yapıtların ismi, bestecisi ve bestecinin memleketi gibi sorulara cevap vermesi beklenen seyirciler hevesle ve coşkuyla bu yarışmaya katıldılar.
Yarışmanın ipuçlarını sahnedeki ekrana yansıyan yazılardan takip edebilmesi için izleyicilerin okuma yazma bilmesi gerektiğini hatırlatıp oyunu birlikte izlediğim iki seyirciye (Mira ve Bal) oyun çıkışı sorduğum soruların cevaplarını da bu yazıyı okuyanlarla paylaşacağımı belirtmek isterim. Salondaki tepkilerden ve kendi izlenimlerimden yola çıkarak herkesin yapımın ilk bölümünü daha çok beğendiğini düşünürken Mira’dan gelen tepkiye şaşırdım. Kendi cümleleriyle aktarıyorum; “...ben öyle bilgilendirici şeyleri sevmiyorum. Tiyatro, konser gibi etkinlikler daha eğlenceli. Hâlbuki bu bana biraz müzikli söyleşi gibi geldi.” Mira’nın tersine Bal; “Bence ilk kısım eğitici, öğretici bir söyleşi gibiydi. Daha çok sevdim.” dediğinde iki farklı katmandan oluşan bir yapım tasarlamanın pratikteki sonuçlarını sınırlı örneğe rağmen görmüş olduk.
1 Bu yazı, www.mesele121.org’da yayınlanmıştır.
İlk bölümün bilgilendirici olmasının yanı sıra klasik müzik konusunda heveslendirici de olduğunu düşünüyorum. Oyun çıkışı sorduğum sorulardan biri klasik müzikle diğer müzik türleri arasındaki farkı nasıl tanımladıkları üzerineydi. Mira ve Bal’ın söyledikleri şunlardı;
- “Klasik müzik daha gürültücü” (aslında çok sesli demek istediğini sonra yaptığı açıklamadan anladık),
- “Daha fazla enstrüman var”
- “Daha Dün Annemizin’in klasik müzik olduğunu bilmiyordum”
Heveslendirici kısmına ilişkin cevaplar arasında şunları sayabilirim;
- “En çok aklımda kalan (geveze piyanistin beşinci senfoninin hikâyesini anlatırken yaptığı) tık tık sesi oldu”
- “Zaten arasıra spotify’da dinliyorum klasik müzik”
- “Uyurken iyi oluyor”
- “Bir defa klasik müzik konserine gittiğimizde uyumuştum, ama bu sefer çok hoşuma gitti”
Yetişkinlerin de çocukların da ilgiyle izlediği ilk bölümün sonunda sahneye gelip “beni içeriye kilitlediniz ama oradan çıkmayı başardım” diyen oyuncunun (Ceyda Düvenci) bu girişi neden yaptığı ancak ikinci bölümde aynı oyuncuyu Prospera rolünde görünce anlam kazandı. Metni bilen birisi için bu bağlantıyı kurmak kolay olsa da çocukların sahneye gelip yarışmalı eğlenceye son veren bu oyuncunun varlığından pek de hoşlanmadıkları sorusuna verdikleri cevapla belirginleşti; Prospera: Ben şimdi gideyim mi o zaman? Çocuklar: “Giiiiiit!” Neyse ki Düvenci bu git davetine pabuç bırakmadan devam etti de oyunu görebildik. Bir çocuk oyununda ünlü isim görmenin çocukları ilgilendirmemesi ayrı konu ama çocuk tiyatrosunun ciddiye alınması açısından güzel bir işaretti Düvenci’nin oyundaki varlığı.
Ege Maltepe, Shakespeare metnini sadeleştirmekle kalmamış, Prospero’yu Prospera’ya dönüştürerek Shakespeare’e bir kadın karakter daha kazandırmıştı. Üstelik Prospero’nun kadın versiyonu hem Caliban’ın hem de Ariel’in üzerine kurduğu baskının farkında olan, özellikle Caliban’ın toprağını işgal ettiğini kabul eden eski bir kraliçe olarak çizilmişti. Prospera, kolonyal bir hiyerarşideki üstünlüğünü kimselere kaptırmak istememesiyle Prospero’ya yaklaşırken hem Caliban hem de Ariel’in ısrarlarına boyun eğmekte Prospero’dan daha yufka yürekli çıkmıştı. “Caliban’ın yerinde siz olsaydınız ne yapardınız?” sorusuna Mira ve Bal şöyle cevap verdiler;
Mira: “Caliban özgürlüğünü istediği ve alamadığı için Prospera’ya kızgındı, yerinde olsam ben de çaresiz ve üzgün hissederdim. Benden daha güçlü olduğunu bildiğim için o özgüveni gösteremezdim.” (İsyan etmek için özgüven gerekli!)
Bal: “Beni öyle tehdit etse hemen oradan kaçardım.” (Bizim kızlar baskıya gelemiyorlar, hemen isyan düğmesine basıyorlardı). Belki gösterinin ilk bölümünde sahneden salona uzanan iletişim eli ikinci bölümde de ara sıra görülseydi, diğer çocukların, özellikle erkeklerin tepkisini de görebilirdik.
Çocuklara sormadığım için çok pişman olduğum soruyu burada kendi kendime soruyorum. Acaba annesinin gücüne tekrar kavuştuğunda kızı Miranda için istediği iyilik evlilik olmasaydı ne olurdu? 7-11 yaş aralığına seslenen oyunda Miranda’nın da, seyircilerin de aklına evlilik dışında bir gelecek tasavvurunun gelmesini umduğumu itiraf ediyorum. Prospera’nın tacını tahtını kaybetmesine sebep olacak kadar güçlü olan bilim, kitap, okuma aşkını kızına aşılamamış olması gördüğü maddi zarar mıydı diye düşünmeden de edemedim. Çocuk izleyicilere sorulsa Miranda için kim bilir ne farklı gelecek tasavvuru yapacaklardı.
Yetişkin olarak keyifle izlediğim yapımın sadece beş gösterimle sınırlı olması yerine daha çok seyirciye ulaşmasını, çocukların sesine daha çok kulak vermesini dilerken başka klasiklerin de çocuk tiyatrosu sahnelerine uyarlanması yolunu açmasını bekliyorum.
Daha fazlasi icin..