REJİDE ŞEYTANA UYMAK: “FAUST”
REJİDE ŞEYTANA UYMAK: “FAUST”
Zeynep Aksoy
Hayatında hiç şeytana uymadığını kim söyleyebilir? İnsan olmak, iyilik ve aydınlıkla kötülük ve karanlığı bir arada barındırır; her ne kadar vicdan, bilgi ve deneyimle kendi gölgemizi, karanlık taraflarımızı törpülesek de o içimizde farklı şekillerde başını göstermek isteğiyle yaşamaya devam eder; ve bazen bizi ele geçirip kazandığı da olur.
İnsan yapısındaki bu iyi/kötü dualitesini en iyi temsil eden edebi eser hiç kuşkusuz Goethe’nin Faust’udur. Gençliğinin özlemiyle Mephistofeles’i, yani şeytanı çağıran doktor Faust’un derdi ne para ne de ündür; o gençliğine geri dönmeyi arzular. Şeytan şeytanlığını yapıp Faust’un karşısına güzel bir kız çıkarır, bir aşk ihtimaliyle heyecanlanan Faust pazarlığı kabul edip ruhunu şeytana verir; insandaki iyi’nin kazanacağına ve onu bir gün geri alacağına dair inancıyla.
İstanbul Devlet Opera ve Balesi ünlü Fransız besteci Charles François Gounod’nun en meşhur eseri, Fransız operasında da çığır açan bir başyapıt olarak kabul edilen Faust operasını sahneliyor. Dünya prömiyeri 19 Mart 1859’da Paris Theatre Lyrique’de yapılan ve birçok ününü sonradan kazanıp başyapıt mertebesine yükselen eser gibi ik sahnelenişinde çok da beğenilmeyen opera, beş perdelik, lirik melodiler ve aynı zamanda dansla da dolu bir dev! Solistler için oldukça zorlayıcı aryaların yanında özellikle müthiş görkemli ve tüyler ürpertecek denli iyi kompoze edilmiş korolarıyla (Gounod’un kilise eğitimi vardı, org çalardı ve sonradan kendini tamamen Oratoryo yazmaya adadı, korolardaki başarısı biraz da bununla ilgili.) lirik operanın en büyük özelliği olan yatay ve kavisli bir düzlemde, arya, koro, dans, orkestra müziği arasında çok keskin geçişler olmadan devamlılık içinde ilerleyen bir eser. Formu ve müziğiyle Fransız operasının gelişiminde yeni bir evre başlatıyor. Libretto Jules Paul Barbier’le Michel Florentian Carré’nin yine Carré’nin “Faust ve Marguerite” adlı oyunundan uyarladıkları ve Goethe’nin büyük dostu olan Schiller’in ölümünden sonra tamamlayabildiği Faust’un birinci bölümüne dayanıyor ve romantik ilişkiyi ön plana çıkarıyor. Sonuç olarak aşktan daha baştan çıkarıcı ne var yaşamda? Zenginlik belki…Şeytan bıraktığı mücevherlerle Marguerite’nin aklını karıştırıp Faust’a ilgi duymasını sağlıyor; devamı bu ilişkiden doğan ve annesinin elinde ölen bebek, acı, kan, gözyaşı ve sonra gelen umut…
İDOB’un Faust’unu operamızın en ilginç yönetmenlerinden Recep Ayyılmaz sahneye koymuş. Ayyılmaz’ı kariyerinin başından beri titiz araştırmaları ve özgün, başına buyruk, yaratıcı tarzıyla tanıyor ve beğeniyoruz. Faust’un rejisinde çok net bir şekilde her anlamda “şeytana uyduğunu” belirtiyor. Aynanın karşısında yaşlı yüzünü seyredip bundan hayıflanan doktor Faust’un kibrinde modernitenin dış görünüş takıntısı var. Eser tam bir zaman dilimine fikslenmemiş ve kostüm tasarımı (Gizem Betil) o kadar eklektik ve farklı bir yaratıcılıkta ki, fikslense de çözmek zor olurdu. Botokstan fitness’a modernitenin yapay takıntıları dışında savaş/barış, evlat katli, dehşet gibi derin meselelerini de şeytana uymak konsepti içerisinde bir arada sahneye taşıyan Ayyılmaz formda da “şeytana uymuş”. Beş perdelik eseri üç perdeye indirmiş, genelde kullanılmayan bale müziğini esere geri vererek danstan bol bol faydalanmış; dolayısıyla bazı yerlerde biraz uzasa da hem görsel hem de içerik olarak dopdolu, dinamik, keyifle izlenen bir yapım çıkmış ortaya. Bu başarılı yapım tabii ki büyük bir ekip işi ve Ayyılmaz’ın vizyonunu sade olduğu kadar çekici sahne tasarımıyla görselleştiren Efter Tunç ve ışık tasarımcısı Yakup Çartık da çok iyi iş çıkarmışlar. Dansların koreografisi modern dansımızın duayenlerinden Beyhan Murphy’e ait, dolayısıyla özgün, şaşırtıcı ve yaratıcı. Fakat sonuçta önümüzde bir opera var ve görsel/konseptsel anlamda ne kadar iyi olsa da iyi müzik ve sesler olmadan asla olmaz. Orada da İDOB’un her zaman çok başarılı bulduğum korosu (koro şefi: Aydın Karlıbel) müthiş koroların ön plana çıktığı bu eserde yine üstün bir performans sergiliyor. Gelelim solistlere: Benim izlediğim kastta Marguerite’yi canlandıran Gülbin K. Günay gerçekten dünya standardlarında müthiş bir ses; Faust Erdem Erdoğan ve Mephistopheles Gökhan Ürben de öyle. Tüm kast müzikal anlamda çok başarılı, oyunculuk anlamında da klasik biraz kasık opera oyunculuğundan uzaklaştıkları için inandırıcılar. Özellikle Marguerite’nin masum, Rapunzelimsi bir kızdan bebeğini öldürdükten sonra bir Medusa’ya dönüşümü hem görsel hem de oyunculuk anlamında etkileyici. Bir pagan ayini olan Walpurgis gecesi kutlaması, kilise sahnesi, asker kutlaması gibi korolu sahneler en keyifli izlenilen bölümler arasında. Kısaca İDOB’un Faust’u her ayrıntısıyla dünya standartlarında çok başarılı bir iş olarak karşımızda ve 2020 yılının bu ilk ayında bolca oynuyor. Keşke AKM’nin büyük sahnesinde izleyebilseydik çünkü geniş sahneyi çok iyi kaldırabilecek bir prodüksiyon. Bir gün o da olacak. Yeter ki bu yüksek standartlar korunsun, seyirci de operayı ve baleyi severek desteklemeye devam etsin.