VİYANA TİYATROLARINDAN ÖRNEKLER

VİYANA TİYATROLARINDAN ÖRNEKLER

VİYANA TİYATROLARINDAN ÖRNEKLER

Mustafa Bal

Viyana, tarihi boyunca sanatsal yaşamı odak almış şehirlerden biri. Kente yalnızca sanatsal amaçla gelen kişiler de var. Bu sanatsal yaşamın en önemli parçalarından birini sahne sanatları oluşturuyor. Tiyatro, Opera, bale ve müzik en olgun eserlerini burada üretmiş, burada üretiyor. Bu sanat mekânlarının mimarisi de ayrı bir sanatsal ürün. Önemli tiyatro gruplarının kendilerine ait binaları da bulunuyor. Binaların ihtişamlı görünümlerini iç mimarideki görsel zenginlik daha da artırıyor. Volksoper, Burgtheater, Volkstheater, Raimund Tiyatrosu, Viyana Devlet Operası, Theater an der Wien, Schauspielhaus Wien, Akademietheater akla ilk gelen tiyatrolardan. Alternatif diyebileceğimiz mekânları saydığımızda özellikle tiyatroya dair bir yoğunluk göze çarpıyor.

Shwere Knochen (İri Kemikler)

Avusturya’nın önemli tiyatro gruplarından Volkstheater, 2000 kişilik asıl mekanının tadilata girmesi nedeniyle bu sezon (2019-2020) oyunlarını Müzeler Meydanı’ndaki Salon E’de sahneliyor. Bu sezon repertuvarlarındaki Peer Gynt, Sezuan’ın İyi İnsanı oyunlarının yanı sıra benim de izleme fırsatı bulduğum Schwere Knochen (İri Kemikler, çeviri bana ait) oyunu aynı zamanda 15 Ocak tarihinde prömiyerini yapan 2020 yılının ilk oyunu. Oyun David Schalko’nun aynı adlı yaklaşık 600 sayfalık romanından uyarlama. Schalko’nun dördüncü romanı olan İri Kemikler, yazarın Avusturya tarihi üzerine yaptığı ayrıntılı araştırmalar sonucu oluşturulmuş popüler yanı da olan bir kitap. Fritz Lang’in “M” filmini mini dizi olarak günümüze uyarlamaya çalışan yazar, İri Kemikler’de 1930-1950 Avusturya’sının ruhuna sadık kalmayı tercih etmiş.

Viyana’nın yer altı dünyasını merkeze alan kitapta olaylar sokak jargonunun kullanımına varıncaya kadar gerçekçi ele alınmış. Bu özelliğine rağmen Avusturyalı okur tarafından yadırganmamış. Hatta kitap Avusturyalı edebiyat eleştirmenleri tarafından önemli bir eser olarak görülüyor.

1938’de Almanya tarafından ilhak edilen Avusturya’da özellikle Viyana’nın Edberg bölgesinde tam bir suç bölgesi oluşturulur. Uyarlandığı kitap nedeniyle tarihsel yanını koruyan oyun, yönetmen Aleksander Charim’in gerçeküstü yaklaşımı nedeniyle başka bir boyut kazanıyor. Kitabın yaşanmış bir olayı natüralist bir biçimde ele almasının karşısında yönetmenin bakış açısı tarihsel gerçeklerle bunun farklı bakış açıları sunarak nasıl aktarılabileceğine örnek görülebilir. Yönetmenin tam bir kara mizah oluşturma niyetini görebiliriz.

Dev bir bebek olarak doğan Ferdinand Kreutzler, suç ortamının içinde doğar ve 2. Dünya Savaşı’nın ardından güçlenerek döndüğü Viyana’da bir çete kurar. Onun gibi dolandırıcılar Dachau (Nazi Almanları tarafından açılan ilk toplama kampı) ve Mauthausen (Linz yakınlarındaki yeşilliklerde açılan Auswitch’ten daha zorlayıcı şartları olan kamp) toplama kamplarında yedi yıl geçirirler.

Sinema ve televizyon dizi çalışmalarıyla bilinen David Schalko’dan yapılan İri Kemikler uyarlaması Avusturya’da prömiyeri yeni yapılmasına rağmen Volkstheater’ın sanat yönetmeni Anna Badora’nın sahneleme dili zor olan bu romanı neden oyunlaştırmak istediğine kadar sert eleştiriler de almış. Bu tercihin nedenini bilemesek de uyarlamayı yapan Anita Augustin’in zor bir işe kalkıştığı bir gerçek.

Yönetmenin gerçeküstü bakış açısını yansıttığı ve sembolik yanı ağır basan kullanımlar var. Toplama kampında SS subaylarına palyaço kostümü giydirme, Ferdinand’ın yüzünü kırmızıya boyama, üç tekerlekli çocuk bisikletinin sahne üzerindeki dolanımı vb. çalışmalar akılda kalmıyor değil. Ancak sembolizmin dozunun kaçırıldığı durumlarda gerçek ile gerçek olmayan arasındaki ilişkinin kopma riski de var. Özellikle bu oyun gibi üç saatlik tarihsel yanı olan oyunlar için. Aynı durum sahne tasarımı için de geçerli. Ivan Bazak’ın sahne tasarımı zaman geçişlerini verme konusunda sembolik olmanın dışında bir görev üstlenmiyor.

Alman dilini etkili kullanma, gerçeküstü yaklaşım tercihi ve ellinin üzerindeki roman karakterini sahneye taşıyan dokuz oyuncunun oyunculuk güçleri adına başarılı olan oyun, yazarın sinema ve televizyon dizisi anlayışına daha uygun yaklaşımı nedeniyle tarihsel yanını ve tarihsel kimliklerini koruyup olay zamanını daha sağlam kurarak ele alınabilir.

Künye:

Yazar: David Schalko'nun (Schwere Knochen romanından uyarlama)

Yönetmen: Alexander Charim

Uyarlayan: Anita Augustin

Dramaturji:  Heike Müller-Merten

Sahne, kostümler ve video:  Ivan Bazak

Müzik / kompozisyon: Matthias Jakisic, Sam Vahdat

Işık: Julian Paget, Mauritius Luczynski

Thomas Frank, Peter FaschingIsabella KnollMatthias Luckey, Sebastian PassAndreas PattonLisa-Maria SommerfeldBirgit StögerLukas Watzl, Matthias Jakisic / Simon Schellnegger (E Keman), Sam Vahdat / Markus Jakisic (Klavye), Lenny Dickson / Thomas Käfer (Davul)

Carmina Burana

Viyana’daki sahne sanatları opera ve bale eserleri ile kendisini kanıtlamış durumda. Bu kalite standardını koruyan topluluklar, 1500-2000 kişilik salonlarını her zaman doldurabiliyorlar.

Volksoper’deki Carmina Burana gösterisi üç bölümden oluşuyor. Seçilen her üç eser de bale olarak sahnelendi. Debussy’nin Bir Kır Tanrısının Öğleden Sonrası, Ravel’in Bolero’su ve Carl Off’un Carmina Buranası. Bu prodüksiyon 2013 yılında Avusturya Müzik Tiyatrosu En İyi Bale Prodüksiyonu ödülünü kazanmış. Viyana Devlet Operası ve Volksoper’in iş birliği ile ortaya çıkarılan bu üçlemede her üç eser de koreografların klasik baleyi kendilerine özgü biçimde sunmaları ile ortaya çıkıyor.

Koreograf Boris Nebyla, Claude Debussy’nin Bir Kır Tanrısının Öğleden Sonrası bestesini sahneye taşıdı. Bir prelüd biçimindeki eser, 20. yüzyılın önemli orkestra şeflerinden Pierre Boulez tarafından modern müziğin dönüm noktası olarak görülür. Beş dakika süren iki kişilik bale adından da anlaşılacağı gibi izlenimci müziğin bir örneğini seyirciye taşıdı. İzlenimci müzikteki Ravel- Listz, Chopin- Debussy etkisi çok kabul gören bir konudur. Debussy’nin müzikle çok yakın ilişki kurduğu resim ve şiir onun eserleri için de önemli kaynaklardan biridir. Hatta konu ettiğimiz eser, Fransız şair Stephane Mallarme ve Behçet Necatigil’in şiirlerinde başka bir dilde karşımıza çıkar. Çıkış noktaları bir kır tanrısı olan Pan’dır.

Avrupa halk şarkılarından yoğun olarak etkilenen Maurice Ravel’in aslında İspanyol dans ritmi olan boleroyu bale formunda bestelemesi ile “Bolero” ortaya çıkar. Bir İspanyol içki evinde çalışan kızın etrafındaki insanları dansa çağırması hikâyenin başlangıcıdır. Volksoper’in Andras Lukacs koreografisindeki Bolero’su da kendi açılışını ilk dansçının diğerlerini dansa çağırması ile başlar. Ravel’in resimdeki emprestyonist etkiyi müziğe taşıması sonucu ortaya çıkan beste, ritim ve armoni üzerine kuruludur. Bütün parça boyunca ritmi açılışı yapan bateri tutar. Nefesliler ve yaylılar daha sonra girer ve ona eşlik eder. Ritim sert trampet vuruşlarıyla gittikçe etkisini artırır. Dansçıların hareket düzeni de bu tempoya uygun hareket eder.

Kendisinden sonraki bestecilere ritim ve armoni konusunda bir referans kaynağı olan Ravel’in Bolero’su 2000’li yıllarda bir telif boşluğu nedeniyle kamu malına dönüşüyor. Kimi müzik eleştirmenlerince basitliği ve tekdüzeliği bakımından önemsenmeyen bu eser uluslararası bir kabul görmüş ve dünyanın önde gelen grupları/ orkestraları tarafından sürekli çalınmaktadır. Ravel’in Bolero’sunu her izlediğimde/ dinlediğimde (iki bale, bir konser) deyimin gerçek anlamıyla tüylerimin diken diken olduğunu söyleyebilirim.

Vesna Orlic tarafından koreografisi yapılan Carmina Burana ise Carl Off’un daha çok sahne kantatı biçiminde sahnelenen eseridir. 19. yüzyılda yayımlanan eser, 13. yüzyıl Avrupa yaşamını anlatan 300 Latince ve eski Almanca şiirden oluşur. Bolero gibi ritmik yanı da olan eser; ahlaki öğretiler, aşk şarkıları ve insanın kötü yanları olmak üzere üç bölümden oluşur. Yaklaşık doksan dakika süren eserde Orlic’in de yaptığı gibi insan sesi ön plandadır, orkestra insan sesini desteklemek için kullanılır. Carl Off da bunu daha önce belirtmiştir: “Müzik şiirden güç alarak gelişti.”

Güçlü tartımı ve sade bir estetik yaklaşımı olan Volksoper Carmina Burana’sı dini eleştiri bölümü dışında sahne kullanımını da aza indirgeyerek Off’un “Yeni İlkel” yorumunun dışına çıkmamış.

Kalitesinden ödün vermeyen, klasik oyunları oynamasının yanında Avusturyalı genç yazarları da sahneleyen Viyana tiyatrosu seyirci tarafından daima el üstünde tutuluyor. Gündüz gezilecek müzeleri, oyun öncesi içilecek Viyana kahvesi ve izlenecek oyun ile bütün gün boyunca keyifli anlar yaşanacak bir kent, sanki sanat için yaratılmış.